
Sign up to save your library
With an OverDrive account, you can save your favorite libraries for at-a-glance information about availability. Find out more about OverDrive accounts.
Find this title in Libby, the library reading app by OverDrive.

Search for a digital library with this title
Title found at these libraries:
Library Name | Distance |
---|---|
Loading... |
On beş yıl kadar önce bir yayınevinde editör olarak çalışıyordum. Ya da şöyle başlamalıyım söze: Aslında bir ara, yayıncı olmak istemiştim. Tecrübe kazanmak için bir yayınevine gittim. Onlar da gönüllü olarak çalışma isteğimi kabul etmişti. Saatlerce kitap okuyor, düzeltme yapıyordum. Arada sırada yemek verirlerse karnımı doyuruyordum. Genellikle, yayınevinin sahibi ekmek arası köfte söylerdi... O kadar çok işsiz üniversite mezunu vardı ki ortalıkta... Yayıncı için editör bulmak sorun olmuyordu. Kendisi ortaokul mezunuydu ama üniversite diploması olan en az on kişiye iş vermişti... Ben de bu işi yapmak istiyordum ama gönüllü çalışma dışında kimse yeni bir eleman istemiyordu.O güne değin yayın dünyasının ne kadar saçma, acımasız, para canlısı bir sektör olduğunu bilmiyordum. Ne sanıyordum biliyor musunuz? İnsanların canla başla kültüre katkı olsun diye kitap çıkardığını sanıyordum. En iyi kitabı bulmak için yayıncılık yapılır sanıyordum. Adamların tek derdi kazanmaktı. Hangi kitap para getirir, hangisi getirmez ona bakıyorlardı. Bunun dışında bir ölçü yoktu. Bu da benim canımı sıkıyordu. İsimleri bilinmeyen, kendi kendine bir şeyler yazan yazarların kitapları, değerlendirilmeye bile alınmıyordu.Bu yazarlardan biri, emekli öğretmendi. O günlerde yayınevi sahibi başka bir şehre gitmişti. Ben de patron gibi koltuğa oturmuş bir şeyler okuyordum. İçeriye yaşlı bir amca girdi. Beni de yayınevinin sahibi sandı. Elinde bir dosya vardı. Kitabını basmamızı öneriyordu... Tabi önce dosyanın incelenmesi gerekecekti... "Ne kadar sürede incelenir?" diye sordu. Doğru cevap aslında, "Karlı bir iş mi değil mi, önce buna bakılacak," şeklinde olacaktı. Karlı bir iş olduğuna karar verilirse hemen okunur, kâr getirmeyecekse yıllarca inceleme sırasının gelmesini beklerdi. Neyse... Amcaya bunları söylemek doğru olmazdı. Sadece, "Bir kaç ay sürebilir," demekle yetinmiştim. Biraz da haline üzülmüştüm.Acaba ben de mi bir gün böyle olacaktım? Aylarca, belki yıllarca emek verdiğiniz bir kitabı bastıramamanız ne kötü... Üstelik amca çok mahcup görünüyordu. Kendinden utanır gibi bir hali vardı. Bir de şiir kitabı yazdığını ama şiirlerini bastıramadığını söylemişti. Getirdiği dosya, şiir üzerine yapılmış bir araştırmaya benziyordu. İlk bakışta ne olduğunu bir türlü anlayamadım. Zaten o sırada amca anlatıyor, ben de dinliyordum. "İlginizi çekecek bir çalışma bu... Kendim yazdım diye söylemiyorum... İnanın bu güne kadar kimse böyle bir araştırma yapmamıştır. Yok yani... Dünyayı tarasanız bu kadar özgün bir kitap bulamazsınız," demişti. Ben de "çay içer misiniz?" diye sormuştum. Çaylarımız bitinceye kadar, neden böyle bir kitaba ihtiyaç olduğunu anlatmıştı. Gerçi anlattığı her şey bana saçma gelmişti ama o, inanarak anlatıyordu. Bu yüzden dikkatle dinliyordum. Neyse, uzatmayayım... Amcanın kitabını, yayınevinin basması mümkün değildi. Böyle bir kitap, kimseye kuruş kazandırmazdı. Bu gerekçenin bir şekilde yazara aktarılması gerekiyordu. Buna benzer lüzumsuz işleri bana bırakmışlardı. Bu görevi üstlenmiş olmaktan bir süre sonra nefret ettim. Bir nevi kitap celladı olmuştum. Aslında kararı başkaları veriyor, ben de bu kararın aktarıcılığını yapıyordum. Başlangıçta hoşuma gidiyordu. Bir nevi otorite konumuna yükseldiğimi sanıyordum. Ben de az aptal değildim doğrusu... Ama bu kitabı okumak istiyordum. Amcayı üzmeden ona kitabıyla ilgili düşüncelerimi aktaracaktım.