Fırtına kopmadan önce her zaman bir sessizlik olur. Bu sessizlik, kaderin nefesini tuttuğu andır.

İstanbul, tarihinin en karanlık günlerini yaşıyor. Marmara'nın derinliklerinde kadim bir tapınaktan yükselen bin yıllık bir intikamın soğuk nefesi, şehrin sonunu getirmek üzere. Dr. Lena Rostova'nın kontrolündeki Zerdüşt Projesi, depremleri silaha dönüştürerek metropolü denize gömmeye hazırlanıyor.

Bu cehennem makinesinin arkasında İsrailin parmağı vardır. Gazze'deki nükleer bir müdahalenin ardından aldığı intikam darbesiyle Tel Aviv, Ankara'ya nükleer füzelerini yöneltir. Boğaz, nükleer başlıklı denizaltılar tarafından kuşatılır. Sınırda, kimyasal bulutlar altında bir ölüm kalım savaşı yaşanmaktadır.

Tek umut, nanobotlarla dans eden bir deha Zeynep, dâhi beyin Burak, yılmaz bir albay Doruk ve annelik içgüdüsüyle savaşan Elif'tir. Ancak onların en güçlü silahı, gözlerinde karanlık bir sır taşıyan küçük İlknur'dur.

Derinlerde uyanan antik bir tanrı, Nibiru, ve insanlığın kendi elleriyle yarattığı teknolojik kıyamet arasında sıkışan kahramanlar, zamanın kendisine meydan okuyor. Kaleler yıkılsa da, sınırları aşan bir umudun peşinden gidiyorlar.

Çünkü bilirler: En derin karanlık, şafak sökmeden hemen önce yaşanır. Ve bu şafak, çelikten bir iradeyle doğacaktır.

Çelik Şafak Serisi'nin soluk kesen üçüncü kitabı olan "Zerdüşt'ün İntikami ve Zengezur Koridoru İhaneti", yaklaşık 350 sayfalık bir askeri bilimkurgu ve gerilim şöleni sunuyor.